Nazik Hanım’in Türküsü ve Öyküsü - UŞAK ÇARDAK KÖYÜ TANITIM

ÇARDAK

Post Top Ad

reklam ver

1 Eylül 2019 Pazar

Nazik Hanım’in Türküsü ve Öyküsü

Nazik Hanım’in Türküsü ve Öyküsü
 Zalim Yunan geldiğinde fazlaca şerlenmedi; gerçi yerli Rumlar
ve Ermeniler onlardan daha azgın çıktı. Yunanlılar daha çok yağma,
hırsızlık olaylarına girişiyor, yerli Rumlar ise sanki dün birlikte değilmişiz gibi bir anda haince davranışlar içine girdiler, anlaşılan koynumuzda yılan beslemişiz, neyse konumuz o değil.

82 Uşak, Merkez Yavu köyünden 1955 doğumlu Erkan Kaya’nın, babasının amcası Bekir
Kaya’dan dinleyip kaleme aldığı bu anı, 28 Aralık 2002 tarihinde bana verilmiştir.
Erkan Kaya’ya teşekkür ederim. 
İsmini burada zikretmeyeceğim bir köyümüzde, güzeller güzeli
gara zeytin gözlü, elma yanaklı, gamzesinin hemen dibinde siyah bir
beni olan Nazik adında bir kız vardı.
 Aşk, sevda, ölüm, zulüm bilmez ki. Karşılıklı bir elektriklenme
ile gönülden gönüle bir yol oluşuverir. Bir bakışma neticesinde kalpten
kalbe bir bağ kurulur. Nazik hanım da köyün yakışıklı bir oğluna aşık
olur.
 Yunan bu memlekette iki yıl kaldı, ne seven sevdiğini bildi, ne
düğün dernek oldu, olsa bile sessiz sedasız, sazsız sözsüz yapılıyordu. Yunan pılıyı pırtıyı toplamış ayakları kıçına değiyordu kaçarken. 31
Ağustos 1922 Büyük Zafer kazanılmış, palikaryalar geldikleri yere, geri
inlerine dönüyorlardı. Ne yaptıklarını bilmiyorlar, hem kaçıyorlar hem
de sağa sola saldırıyor, yangın çıkarıyor, adam yaralıyor, kimisini taciz
ediyor, kimini öldürüyor, ırza geçiyor, yakıyor, yıkıyor, kesiyor, aklın
hayalin almayacağı ezayı, cefayı yapıyor. Gelirken yapmadıklarını
giderken bin misli yapmaya çalışıyor.
İşte Nazik Hanım da bu Yunan mezalimine kurban olanlardan
biri. Aylardan eylül, harmandan kalkmak üzere köylü; bir iki ıramas
kaldı savrulmadık, o da Karayel esmedi son günlerde de ondan. Bir
gayret var oğlan evinde, geçmiş yıllara inat çarçabuk harmandan kalkıverip mahsulü ambara doldurmadan bir kaç metre fistanlık, bir o
kadar da dizlik basma kestirecekler bezirgândan. Davul zurna da olsun. Nazik hanıma yakışır bir düğün yapalım isterler.
 Bir anda, silah sesleri duyuluyor, bir alev yükseliyor köyün öte
yüzündeki harman yerinden. Yunan kaçıyor kaçmasına, kaçıyor ama
geçtiği yerleri de kül edip yakıp yıkıyor.
Bu köyümüzde de yaşlı, genç, çoluk çocuk, kadın, erkek demeksizin herkes, köycek köylü, ellerine ne geçtiyse onunla saldırıyor
gavura, fırsat vermiyor, bir kaç da yaralı, bununla kurtulduk, derken,
bir de bakıyorlar, Nazik kız yok. Yunanlılar Nazik hanımı yanlarına alıp
onu ve onun gibi yüzlerce binlercesini yanlarında götürüyorlar.
Günlerden bir gün, bir kayıkçı; alnının terini siliyor bir eliyle, diğer eliyle de kürek çekiyor. Nazik Hanım: ‘‘Ha gayret, ne olur Allah
Lillah aşkına, beni bizim yüze ulaştır.’’ Kan ter içinden kalıyor her ikisi
de, zar zor da olsa kıyıya çıkmayı başarıyorlar. Fakat bir tek saçları,
zülüf dipleri ağarmış Nazik Hanım. Bir de kayıkçı.
Gözlerini kapatmıştı karaya ayak basmadan önce Nazik Hanım.
Her kötülükten kurtulmak, her kötü olayı görmemek için yaptığı, çocuğunu denize koyarken yaptığı gibi açtı gözlerini, anasından yeni doğmuşçasına bir huzur sardı benliğini, tüm günahları öte yüzde kaldı.
İstemeyerek de olsa Nazik Hanım tam 10 yıl Yunanın kahrını çekiyor. 

Yıllar sonra da olsa özgürlüğüne kavuşma fırsatını buluyor ve bunu
değerlendiriyor.
Kayıkçı ..............a’ya, kolunda koynunda biriktirdiği, altın salkım
ne var ne yoksa verip gönlünü ediyor. Nihayet kayık kıyıya yanaşıyor,
ay aydınlık denizde dalga yok, deniz sessiz sükut içinde bir çarşaf gibi
serilmiş Nazik Hanım’ın ayaklarının altına... İki adımda geçiverecek
elinde olsa, kuş olup uçuverecek. Yüreği yerinden fırlayacakmış gibi
çarpıyor. Biniyor kayığa... Yanında da çocuğu. Kayıkçı kürek çekiyor,
habire korkak ve ürkek zor gidişle bizim yüze ulaşmak yine de, Nazik
Hanım’ı ulaştırması gerekiyor o yakaya, istemeyerek de olsa bu görevi
yapacak, çünkü paranın dini imanı yok. Çiğil çiğil sarı liraları, bilezikleri, küpeleri, yüzükleri verdi. Bedel olarak, Yunan zulmünden kurtulmak,
güzel yurduna, Anadolu’ya kavuşabilmek için Nazik Hanım. Ah yıllar;
on yıl öncesi geliyor aklına, köy geliyor, köylü geliyor. Ne derler acaba!
Yüzlerine nasıl bakarım? Eh olsun be, ne derlerse desinler, nasıl bakarlarsa baksınlar. Gitmem gerek, dönmem gerek sılaya, Anayurduma, ana ocağına ve ana kucağına, gavur ellerinde yüz yıl gülmektense Vatanında doğduğum topraklarda bin yıl ağlamayı yeğ tutmalıyım.
Onurumla, gururumla yaşamalıyım. Ben bir Türk’üm. Türk kızıyım.
Dünyanın en iffetli kadını benim. Bunu dünya alem böyle bilsin. Eh
şurada ne kaldı, şafak sökecek. Güneş doğacak karanlıklar yok olacak. Yurdumun üstüne doğan güneşle birlikte ağlayanlar gülecek,
Nazik Hanım da dahil. Dönüyorum. Dönüyorum.
 Atina hamam oldu
 Dört yanı duman oldu
 Ben Atina’ya gideli
 On sene tamam oldu
Atina’nın urganı
Telli olur yorganı
Nazik Hanım’ın çocukları
Balıkların gurbanı
Nazik Nazik genç ölümüne yazık
Yumurtanın gulpu yok
Gözlerimde uyku yok
Sür kayıkçı kayığı
Pis Yunandan korkum yok
Nazik Nazik genç ölümüne yazık 
Kurtuluş Savaşı’nda Uşak Anıları


Atina’nın üzümü
Tutturamadım sözümü
Yunan dölü değil mi
Yumuverdim gözümü
Nazik Nazik genç ölümüne yazık
Yumurtanın sarısı
Yere düştü yarısı
Yunan geri kaçarken
Oldum gavur garısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SPONSOR

REKLAM VER